Türkiye’de siyasî partilerin mali kaynaklarının çok ciddi şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiğini, Türkiye’de siyasal partilerin denetlenemediğini, Anayasa Mahkemesinin denetiminin çok yetersiz olduğunu, denetim bile sayılamayacağını, Mahkemenin denetim elemanının da bulunmadığını, Yargıtay Başsavcılığının ise bu konuda yani mali yönden denetim yaptırmadığını, siyasal partilerin hazineden bile aldıkları paranın trilyonları bulduğunu ancak, bunların tek olarak denetimi olmayan kuruluşlar olduğunu, Vali ve Güvenlik Güçleri ile konuştuğunu, Güneydoğu hadisesinin altında çok büyük menfaatler yattığını, Parlementer Hükümete kadar uzanan menfaatler olduğunu, çok ciddi şekilde Güneydoğu için kullanılmak üzere alınan silahların hangi kaynaklardan geldiğini, nasıl alındığını, kimlere ne şekilde verildiğinin incelenmesi gerektiğini, Güneydoğuda olayların devam etmesinden menfaatlenen çok üst seviyeli kişiler olduğunu bildiğini, mahalli olarak aşiretler, şeyhlikler, hakim sınıflar sistemi ile menfaat bağları olduğunu, oyların alınıp satıldığı, bunun da siyasî yozlaşmayı yarattığını, çünkü bu işin ekonomik bir sektör haline geldiğini, örneğin; Bakırköy Belediyesinde meclis üyeliklerinin ilk beş sırasına girmek için ödenmesi gereken paranın 3-5 milyar arasında değiştiğini, seçildikten sonra da bunun on mislini, yüz mislini çıkarttığı, siyasî partilerin artık Türkiyede en verimli işletmecilerinin bulunduğu yerler olduğunu,
Mehmet Ağar’ın Özallarla yakın irtibatının kurulmasının bu olaylara rastladığını, Zeynep Özal’ın Asım Ekren isimli bir müzisyenle münasebeti bulunduğunu, Zeynep ve Semra Özalın gece eğlencesini çok sevdiklerini, bu nedenle sık sık eğlence yerlerine gecenin geç saatlerinde gitmelerinden dolayı koruma sorunu doğduğunu, Başbakanın kızının ve eşinin korunmasının Devlet görevi olduğunu,bu nedenle Emniyet Müdürü Ünal Erkan ile muhatap olduklarını, onun ise politik yanının bulunmaması sebebiyle bu işlerden hazzetmediğini, Mehmet Ağar’ın politikaya daha yatkın olduğunu, kibar nazik, zeki herkes tarafından sevilen, çok süratli hareket edebilen iyi polis denecek özelliklere sahip olduğunu, sivil sektörle çok yakın ilişkileri bulunduğunu, kendiliğinden koruma konularında onun daha öne çıktığını, Zeynep Özal ve Asım Ekren’in Antalyaya kaçmaları ve evlenmelerine ilişkin olaylarda Ekren’in İstanbuldaki aydınlık olmayan çevrelerle münasebetleri bilindiğinden evlenme olayının aile tarafından hiç istenmediğini, bu nedenle polisin koruma görevi altında Antalyaya gitmelerinin kontrol edildiğini, bu olayın Mehmet Ağarın Özallara yakın olmasını sağladığını, çünkü onu tanıdıklarını, Semra ve Turgut Özal ile çok yakın samimi olduğunu, âdeta onların emrinde, özel bir polis gibi olduğunu, Ankara Emniyet Müdürlüğüne terfian getirilmek istenildiğinde Bakanlar Kurulunda kendisinin karşı çıktığını, münasebetleri yönünden bu atamanın yanlışlığını anlattığını, ancak Turgut beyin dediğini yaparak, Ağarı Ankara Emniyet Müdürlüğüne getirdiğini, sonrada Ağar’ın kendisine gelerek, kendisinin aleyhinde olduğunu bilmesine rağmen, ’emriniz varmı sayın Bakanım’ diye sorduğunu, bu tavrının da son derece hazımlı son derece sempatik ve olgun bir insan olduğunu gösterdiğini,
Tape No:9130, 28.12.2008 günü Füsun ile yaptığı telefon görüşmesinde özetle; FÜSUN'un "...şimdi SİTARE beni geri aradı yarın 12 de bir Anıtkabirleri var" , "Ondan sonrada yola çıkacak yarın akşam sizi evinizden arayacak sabah kaçta Gezi de olacağınızı kararlaştırdiniz" dediği, Y. KÜÇÜK'ün "Tamam ne oldu yönetime mi girmiş" dediği, FÜSUN'un "Yönetim disiplin kuruluna istemiş onu içerdeki bey ona seçilmiş konuşma yapmış gayet iyi bilmiyorum niye disiplin kurulu" dediği, Y. KÜÇÜK'ün "Memnun tamam o zaman" , "Demek disiplin kuruluna geçmişler" dediği, FÜSUN'un "Hıhı Öyle istemiş çünkü o beyefendi" dediği, Y. KÜÇÜK'ün "Ondan sonra coşkular bundan şunu çıkartıyoruz ki bir müddet sonra televizyonu da çalıştıracaklar ondan sonra daha öyle mi çıkıyor bunlar " dediği, FÜSUN'un "Evet evet" dediği, Y. KÜÇÜK'ün "Öyle çıkıyor" dediği, FÜSUN'un "Onu yapmalılar eğer parti kuruyorlarsa" dediği, Y. KÜÇÜK'ün "Başka türlü olmaz yani bir televizyonla anladım kadarıyla Yaşar OKUYAN'la birisi daha genel başkan yardımcısı olmuş" dediği, FÜSUN'un "Bilmiyorum hocam hiç takip etmedim " dediği,
Sayın Cumhurbaşkanı sık sık İstanbul’a gelir ve kendisiyle sık sık görüşürüz, 14 Kasım günü çok yoğun bir programları vardı. Program sonrasında da Polat Renasionse otelde bir akşam programı vardı, o programdan sonra evde Kemal Yazıcıoğlu ile görüşebileceğini söylediler, 22.00 sıralarında. Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte otelden çıktık, Leventteki ikametgahta Kemal bey bizi kapıda karşıladı ve içeriye girdik; Sayın Cumhurbaşkanının konuyu sormaları üzerine, Yazıcıoğlu, 25.8.1996 günü Emniyet Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliğine gelen isimsiz telefon ihbarında Ömer Lütfü Topal’ı Özel Harekat polisleri Ercan Ersoy, Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ile maktülün ortakları olduğu söylenen Ali Fevzi Bir (Aliço) Sami Hoştan (Arnavut Sami) adlı şahısların öldürdüğünü beyan ediyor. For those who have virtually any concerns with regards to wherever as well as tips on how to utilize hemen inceleyin, it is possible to contact us on our own web site. Bu ihbar üzerine ön çalışma yapıldığını takip edildiklerini, 28.8.1996 tarihinde bu kişilerin Asayiş Şube Müdürlüğünce gözaltına alındıklarını, olayda kullanılan silahın Şarjörü üzerindeki koli bandından elde edilen parmak izi ile bu beş kişinin parmak izi mukayesesinin yapıldığını, benzerlik olmadığının tespiti üzerine İçişleri Bakanıyla da görüşülerek, onun talimatı ile Genel Müdürlük ile temas kurulup, daha geniş imkânlarla araştırma yapılmak üzere 29.8.1996 günü akşamı bir tutanakla beş kişi, Genel Müdürlükten görevlendirilen ekibe teslim edildiklerini, Yazıcıoğlu’nun, bunlar Ankaraya gönderildikten sonraki günlerde yapılan araştırmalara göre, elde edilen bazı karineler ve işaretlerin bu öldürme fiilini bunların yaptığı intibaını verdiğini ifade ettiği,
bellebussey45
32 Blog des postes